Haber Sitesi
HV
18 MAYIS Cumartesi 06:51

Soykırımcı İsrail’i Soykırımcı Devletler Destekliyor

Alper TAN
Alper TAN
Giriş Tarihi : 17-11-2023 13:48

 

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te işgalci İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı harekatı, dünyaya hükmeden zalim düzenin maskesinin düşürülmesi açısından yeni bir milat oldu.

Çalıntı maddi zenginlikler üzerinden dünyaya caka satan Batının, karanlık tarihi üzerinde konuşulmayınca zannediliyor ki pırıl pırıl bir geçmişe sahipler… Medya ve propaganda gücünü elinde tutan ve bunları çok iyi kullanan ABD ve Avrupa ülkeleri, bu avantajı, “ötekileri” karalamak ve kötü göstermek için değerlendiriyor. Avrupa’da çok sayıda ülkenin parlamentosu Türkleri baskı altına almak için 1915 olaylarını “Ermeni Soykırımı” olarak kabul etti. ABD başta olmak üzere düşman devletler bunu her yıl yeniden gündeme getirip Türkiye’ye karşı kullanıyorlar.

Aksa Tufanı harekatını bahane eden işgalci İsrail, Filistin’de soykırım yapmaya başladı. Binlerce TV’nin naklen yayınlarından da anlaşılacağı gibi alenen “insanlığa karşı suç” işleniyor, “soykırım” yapılıyor. Sözde “medeni dünya”nın liderliğini yapan devletler ise soykırım yapmakta olan İsrail’e kayıtsız-şartsız ve sınırsız destek veriyor.

Batının bu desteğinin zihni arka planı var. Birazcık dikkatli bakıldığında İsrail’i destekleyen devletlerin vahşi-kanlı bir soykırım tarihine sahip oldukları görülecektir. Hatta İsrail’in Gazze halkı için uyguladığı soykırım yöntemlerinin bile Batıdan kopyalandığı anlaşılmaktadır. Nasıl mı? Şimdilik daha öncesini bir kenara bırakıp, 20. yüzyıldaki azılı Haçlı soykırım tarihinden küçük bir özet sunalım…

ABD'nin Hiroşima soykırımı:

ABD Başkanı Truman’ın emri ile 6 Ağustos 1945'te atom bombasıyla Hiroşima’da ilk anda 70 bin kişi katledildi. Radyasyon hastalıkları sebebiyle Hiroşima’nın ilk beş yıl içerisindeki bilançosu 200 bin ölüye ulaştı.

ABD'nin Nagazaki soykırımı:

ABD Başkanı Truman, 9 Ağustos1945’de Nagazaki’ye atom bombası attırdı. İlk anda 74 bin kişi öldü, şehirdeki binaların %36’sı tamamen yok oldu. Daha sonra ölü sayısı 143.124’e ulaştı.

İsrail Miras/Kültür Bakanı Eliyahu, “Gazze'ye nükleer bomba atılmasının olasılıklardan biri olduğunu” söyledi.

Avrupa Birliği’nin baş aktörlüğünü yapan iki önemli devlet var: Almanya ve Fransa. Bu iki devlet aynı zamanda AB’nin çok itibar edilen ahlaki ve siyasi kriterlerinin kurumsallaştırılmasını sağlayan aktörler, dünyaya nizam vermeye çalışan ülkeler. 1915 olayları konusunda Türkiye’yi “soykırımcı” olarak suçlayan, Kürtler konusunda da devamlı olarak Ankara’yı hedef gösteren yönetimler. Lakin karanlık tarihlerinin onları rahat bırakmayacağı da ortada.

Fransa’nın Ruanda soykırımı

Ruanda'da 1994'te Hutular, dönemin Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana'nın uçağının düşmesinden sorumlu tuttukları Tutsilere karşı soykırım başlatmıştı. Ülkede 100 gün süren katliamda 800 binden fazla Tutsi hayatını kaybetmişti.

Fransa, 23 Haziran 1994'de ülkenin güneybatısında “sığınmacılar için güvenli bölge oluşturmak” bahanesiyle operasyon başlatmış, soykırımı engellemek yerine soykırımcılara silah ve mühimmat desteği sağlayarak, Ruanda Yurtsever Cephesinin (RPF) ilerleyişini kısıtladığı için kınanmıştı. Fransa, soykırımı yapan Hutu hükümetinin uzun süre destekçisi olduğu için uluslararası kamuoyunda ve ülke içinde eleştiriliyordu.

1994’te Ruanda’da Hutu hükümeti ile Tutsilere soykırım yapan Fransa şimdi de Filistinlilere soykırım yapan İsrail’i destekliyor.

Soykırımın yapıldığı dönemde Fransa'nın Cumhurbaşkanı olan François Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998'de verdiği mülakatta, "O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil" ifadesini kullanarak 800 bin Ruandalının öldürülmesini küçümsemiş ve üzerine durulmasına değmeyecek bir konu gibi göstermeye çalışmıştı. Fakat Ruanda, Fransa'yı, çoğu Tutsi Ruandalılar ve ılımlı Hutular olmak üzere yaklaşık 800.000 kişinin ölümüne neden olan 1994 soykırımına suç ortağı olmakla suçluyordu.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 2021’in Mayıs ayının son haftası, Ruanda'nın Başkenti Kigali'ye yaptığı ziyarette, 1990-1994 yılları arasında yapılan Ruanda soykırımında Fransa'nın sorumluluğunu itiraf ve kabul etti. Macron, ülkesinin 1994'te işlenen Ruanda Soykırımı'ndaki rolüne ilişkin sorumluluğunu kabul ettiklerini ancak suç ortağı olmadıklarını söylemişti.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze halkı için “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” dedi. Naziler de bu sözleri, Yahudiler için söylemişti. Nazilerin toplama kamplarında uyguladıklarını şimdi İsrail, Gazze kamplarındaki Filistinliler için uyguluyor.

Fransa’nın, Ruanda’dan bir sene sonra 1995’te Bosna’da yapılan Boşnak Müslümanlara uygulanan soykırımda Hollandalılar ile birlikte suç ortağı olduklarını da hatırlatalım.

Fransa'nın Çad'da İslam alimi katliamı:

1917'de Fransa, Çad'da ülkenin her yerinden İslam alimini “konferans” bahanesiyle davet etti. Fransız cellatlar, gelen 400 İslam alimini orada vahşice katletti.

Fransa'nın Cezayir soykırımı:

5 Ağustos 1945'te Fransız işgal kuvvetleri, Cezayir halkına saldırdı. Bir günde 45 bin kişi şehit edildi. 1 Kasım 1954-19 Mart 1962 arası, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde Fransa, 1,5 milyon Cezayirli Müslümanı şehit etti. O sırada Cezayir nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Yani Fransa ülke nüfusunun % 15'ini yok etti.

Almanların Namibya Soykırımı:

Alman sömürge yerleşimcileri, 1904-1908 katliamlarında on binlerce yerli Herero ve Nama halkını öldürmüştü (Herero ve Namaka Soykırımı ya da Namibya Soykırımı). Batılı ülkeler tarafından Afrika’nın yağmalanması ve sömürgeleştirilmesi sürecinde Alman Güneybatı Afrikası'nda (Namibya) 1904-1907 yıllarında Alman İmparatorluğu tarafından yerli Bantu halklarından Hererolara ve Hotanto halklarından Namalara karşı soykırım yapılmıştı.

1904 Ocak ayında, Namibya’daki Samuel Maharero yönetimindeki Hererolar, Alman sömürge idaresine isyan edince Ağustosta, Alman generali Lothar von Trotha, Waterberg Savaşında isyancıları cezalandırıp aileleriyle birlikte bölgeden Omaheke çölüne sürerek toplu ölüme terketmişti. İki ay sonra Ekim ayında ise bölgedeki bir başka halk olan Namalar da isyan edince, Almanlar onlara da aynı şekilde davranarak kabile nüfusunun %80’ini teşkil eden 65,000 Herero'yu ve 10,000 Nama'yı (kabile nüfusunun %50’si) yok ettiler. Yerli pek çok kadın, Alman askerlerine seks kölesi olarak hizmet etmeye zorlandı.

Soykırımda en çok kullanılan yöntem isyancıları çöle sürüp orada susuzluktan ya da önceden zehirlenmiş içme suları ile öldürmekti. 1985'te yayımlanan BM Raporunda Herero ve Namalara Güneybatı Afrika ya da şimdiki adıyla Namibya'da gerçekleşen bu olaylar 20. asırda gerçekleştirilen ilk soykırım olarak değerlendirilmişti. 2004’te Alman Hükümeti Yardım Bakanı Heidemarie Wieczorek-Zeul, "Almanlar olarak biz bu olaylardaki tarihi sorumluluklarımızı ve hatalarımızı kabul ediyoruz" demiş ancak Alman devletinin kurtulan kurbanların evlatlarına tazminat ödemesinin söz konusu olmadığını söylemişti.

Bu günlerde, Gazzeliler hakkında İsrail İstihbarat bakanlığının çözüm planının, yaklaşık 2 milyon Filistinliyi Sina Çölü'ne sürmek olduğu ortaya çıktı. Yani İsrail, Almanların Namibya’da uyguladığı yöntemi örnek alıyor.

Yale Üniversitesi'nden soykırım tarihçisi Benjamin Madley, Güneybatı Afrika'daki Herero Soykırımını, birçok yönden Amerika'daki Yuki Soykırımı ile Avustralya'daki Tasmanya Soykırımına benzetiyor. Çünkü her üçünde de kendini human “insan” olarak vasıflandıran birçok Beyaz sömürgeci işgalci tarafından yerliler subhuman “insan-altı, alt-insan: insan olmayan, insanla aynı kategoride bulunmayan, insandan daha aşağıda bulunan” olarak görülmüştür.

Siyonist Şeriat devleti İsrail’in Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, Gazze halkı için “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” hezeyanını tekrar hatırlatalım.

Mayıs 2021'de Almanya, Alman İmparatorluğu tarafından Herero ve Namalara karşı işlenen katliamları resmen soykırım olarak tanıdı. Dışişleri Bakanı Heiko Maas yaptığı açıklamada "Almanya'nın tarihi ve ahlaki sorumluluğu ışığında, işlenen zulümler için Namibya'dan ve kurbanların torunlarından af dileyeceğiz" dedi.

Almanya’nın Yahudi soykırımı:

Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası, Heinrich Himmler yönetimindeki SS güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde yaklaşık 6 milyon Yahudi sistemli bir şekilde son derece vahşi yöntemlerle öldürüldü. Bu soykırımları yapan Almanya, şimdi Filistinli masumlara soykırım uygulayan İsrail’i destekliyor.

ABD ve İngiltere'nin Dresden katliamı:

İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı Churchill ve ABD’nin bombardımanları ile 13-15 Şubat 1945’te Almanya’nın Dresden şehrinde 3 günde yaklaşık 135 bin Alman öldürüldü, şehir yok edildi. Yahudilere soykırım yapan, Dresten’de soykırıma maruz kalan Almanlar, bu günlerde, Filistinlilere soykırım yapan Siyonistlere şartsız destek veriyor.

Haçlı ordularının Srebrenitsa soykırımı:

1995'te, gözü dönmüş Ratko Mladiç komutasındaki Sırp katiller, Srebrenitsa'da 8.372 Boşnak Müslümanı şehid ettiler. Sırplar, kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak 64 ayrı toplu mezara gömdüler. Masum Müslümanları Sırp katillere teslim eden ise BM’nin sözde “Barış Gücü”nün Hollandalı komutanı Thom Karremans idi. Karremans, 25000 silahsız, savunmasız Boşnak Müslümanı kendi elleriyle Sırp katillere teslim etmişti. Hollanda 2 kanalında Temmuz 2015’te yayınlanan ‘Srebrenitsa Neden Düşmeliydi?‘ adlı programda, Birleşmiş Milletler’in, ‘katliama seyirci kaldığı‘ suçlamalarını doğrulayan yeni belgeler yayınlandı. Buna göre, Fransa, Britanya ve ABD arasında 1995 yılı mayıs ayında imzalanan gizli bir anlaşma nedeniyle, Srebnetisa’yı kuşatan Sırp güçlerine yönelik hava saldırısı düzenlenmedi.

ABD kaynaklı gizli belgeler, Hollanda’nın eski savunma bakanı Joris Voorhoeve tarafından da doğrulandı. Voorhoeve’e göre, Birleşmiş Milletler, Srebrenitsa’da hava desteğine izin vermiş olsaydı, soykırımın önüne geçilebilecekti. Ama “BM gözetiminde” soykırım yapıldı.

Şimdi de BM başta olmak üzere bütün uluslararası kurumların gözleri önünde Filistinlilere soykırım uygulanıyor. Soykırımcı Batılı devletler de soykırım yapan İsrail’i destekliyor.

Belçika'nın Kongo soykırımı:

NATO’nun merkezi, sözde medeniyet ve ilerleme ilkelerinin temsilcisi görünen Avrupa Birliği’nin Başkenti Brüksel’in de yer aldığı, demokrasinin kurumsal abidesi gibi görünen ama kendisi “Krallıkla” yönetilen Belçika’ya bir bakalım.

Belçika, Kongo’yu sömürgeleştirdiği 1890-1905 arasında, 10 milyon insan öldürdü. Köle olmak istemeyen çocukların elleri ve ayaklarını kestiler. Belçika askerleri kendi aralarında kesilmiş çocuk eli koleksiyonu yapıyorlardı. 20 milyon olan Kongo nüfusu 8 milyona kadar düşmüştü. Şimdi bile zenci çocuk eli şeklinde üretilmiş Belçika çikolataları üretilip satılıyor.

İşte Avrupa ve ABD'nin yani Vahşi Batı’nın, "özgürlük," "demokrasi" "medeniyet" “insan hakları” dediği kan kokan, zulüm ve ölüm üreten kirli medeniyeti budur, böyledir. Örtülemez gerçek şu ki, tarihi, soykırımlarla dolu zalim devletler, Filistinlilere soykırım yapan katil İsrail’i kayıtsız-şartsız destekliyorlar. O, filinta gibi giyinen, kravat ve fularla dolaşarak caka satan Batılıların birer köle tüccarı, soykırımcı, zalim cellatlar oldukları, Gazze sayesinde bir kez daha görülmüş oldu.

Bu hadsiz ve utanmaz güruha anladıkları dilden konuşulmadığı müddetçe kan dökmeye, sömürmeye, zulüm üretmeye, yalana, iftiraya ve soykırıma devam edecekler…

Ama eskisi gibi meydan boş değil artık... Vahşi Batının kurduğu uluslararası sistem tepetaklak giderken özgürleşme sürecine giren halklar hesap sormaya başlayacaklar. Sömürgeci, soykırımcı devletleri çok acı bir sürecin beklediği aşikar. Bakalım bununla nasıl yüzleşecekler?

STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ (SDE)

YORUMLAR