Haber Sitesi
HV
18 MAYIS Cumartesi 09:48

SİNA DAĞI’NDAKİ ZEYTİN AĞACI

Av. Haldun BARIŞ
Av. Haldun BARIŞ
Giriş Tarihi : 19-10-2023 12:14

 

SİNA DAĞI’NDAKİ ZEYTİN AĞACI

 

“And olsun incire ve zeytine. Ve Sina Dağı'na ve şu Emin Belde’ye.”

 

        Kitap’ın 95. suresi, incir anlamına gelen Tin Suresinin ilk ayetleri bu şekilde başlamaktadır. Oldukça kısa olan bu surenin ilk ayetlerinde, Allah incire ve zeytine yemin etmekte, Sina Dağı ve “Emin Belde’yi” şahit göstermektedir. Ayetin tefsirleri, inananlar için ibretlerle doludur. İşaret ettiği konular öyle derindir ki ruhunuzda serin, yumuşak rüzgarlar estirir.

 

           Ayette üzerine and içilen meyve, zeytin, yüzyıllardır insanoğlu için adeta ezoterik güçleri olan bir meyvedir. Mitolojide Atina yönetiminin Minerva’ya verilmesinin sebebinin zeytini keşfetmesi olduğu anlatılır. Çünkü zeytin, denizden bile daha faydalıdır. Zeytin Roma’da kendilerini barbarlardan ayıran bir medeniyet sembolüdür. Akdeniz medeniyetinin temeli, ölümsüzlük suyunun kaynağıdır. Pek çok dilde “sağlık” anlamlarına gelen bu kutsal ağaç, kutsal metinlerde de çokça anılmaktadır:

 

“Allah yeryüzü ve gökyüzünün nûru olandır. Sanki minber üzerine konmuş bir çerağdır. Billur bir kandil içinde yıldız gibi parlamaktadır. O çerağın yağı mübarek bir ağaçtan çıkar. O mübarek ağaç, öyle bir zeytin ağacıdır ki; ne doğuda ve ne de batıda bulunur. O çerağın yanına ateş dokunmasa bile, kendi kendine uyanıp nûr saçar. Çünkü, O, nûrların üstünde bir nûrdur. Allah insanları o nûr ile doğru yola iletir. “ (Nûr Suresi 24/35).

 

Peki nedir zeytini bu kadar farklı kılan? Bunu anlamak ve anlatabilmek için sizlere uzun yazılar yazmayı isterdim çünkü her öğünde zeytin ve zeytinyağı yiyebilen hatta abartılı gelmeyecekse zeytine ve zeytinyağına adeta aşık olan biriyim. Bu yazıda da zeytin üzerine kutsal metinlerdeki deyişleri paylaşıp, zeytine yazılmış şiirleri değerlendirip belki birkaç zeytinyağı üzerine konuşup güzel yemeklerden bahsetmeyi isterdim. Ancak bu yazının konusu ne yazık ki bunlar olamayacak. Bu yazıyı, milli yas tuttuğumuz bu dönemde, zeytin ve Sina Dağı’nda inen 10 Emir’in beni götürdüğü Filistin için kaleme aldım; acı ve umut içerisinde. 

 

Tam burada, distopyaları ile Huxley’e atfedilen bir sözü anmanın tam sırası diye düşünüyorum:

 

“…Tümünü seviyorum, ama en çok zeytini. Öncelikle dalı ile barışı, altın renkli yağı ile huzur ve mutluluğu sembolize ettiği için…” Aldous Huxley

 

Dalı ile barışı, huzur ve mutluluğu getiren zeytinin memleketlerinden biri, Filistin, bugünlerde bu kelimelerden oldukça uzakta. İsrail, yıllardır zeytin ağaçlarını söktüğü, zeytinlikleri yok ettiği gibi şimdi de sivil, kadın, çocuk demeden ve en temel savaş hukuku ilkelerini yok sayarak Filistin’e saldırıyor. Gazze, 21. yüzyılın başlarında bir soykırım yaşadı ve yaşamaya devam etmekte. Tüm dünyanın gözleri önünde fosfor bombaları kullanılıyor, sivil konvoylara saldırılar düzenleniyor, hastaneler bombalanıyor ve bütün bunlara “Gazze’yi yok edeceğiz” şeklinde faşistçe açıklamalar eşlik ediyor; tüm dünyanın alkışları eşliğinde.

 

Lafı hiç uzatmadan söylemek gerekir; sivillere saldıran, çocuklara saldıran, silahsız kadınlara saldıran her kim olursa olsun, insanlık onuruna aykırı davranmaktadır ve bu tür bir mücadele ne için olursa olsun meşru değildir. İsrail, kuruluşundan bu yana, sivil, çocuk, ihtiyar ayrımı yapmadan Filistin’e saldırmakta ve her seferinde savaş suçları işlemektedir. Ancak bu kez, 2023’ün Ekim ayında, bir soykırıma tanıklık etmekteyiz ve İsrail artık soykırım yapan bir devlet konumdadır.

 

            Öte yandan birkaç yıl evvel, ICC Başsavcısı Kerim Ahmet Khan, “Rusya Ukrayna’da savaş suçu işliyor, ikna oldum” diyerek soruşturma başlatmışken bugün ICC’nin soruşturma için aradığı 4 maddenin tamamının yaşandığı Filistin için sessizliğini korumaktadır. Nitekim, Cenevre Sözleşmelerine göre “hastane, okul gibi” bölgelere saldırı yapılması “ağır ihlal” niteliğindedir.

 

Cenevre Sözleşmesi ve ek protokolleri ile Roma Tüzüğü ve Nünberg Mahkemesi’ndeki atıflar ve ilkeler ve ayrıca doktrindeki pek çok görüşe göre İsrail açıkça savaş suçu işlemektedir.

 

Üzücüdür ki, Nünberg Mahkemeleri’ndeki ilkeler, bugün o mahkemedeki sanıkların soykırım yaptığı halkın seçtiği iktidar tarafından çiğnenmektedir. Burada en büyük görev, en başta, İsrail’de vicdanını yitirmemiş olan kimselere düşmektedir. Ayrıca İsrail askerleri için -eminim iyi bilirler ancak yine de hatırlatmakta fayda vardır- Nünberg İlkeleri’nin 3, 4 ve 6. ilkeleri hatırlatılmalıdır.

 

            Başta Netanyahu olmak üzere, bu soykırımda yer alan, emir veren, destek veren herkes suç işlemektedir ve er ya da geç yargılanacaklardır. Tekraren ifade etmekte fayda var, Netanyahu ve bu emri veren komutanlar, emri yerine getiren askerler, destek veren diğer birimlerdeki görevliler er ya da geç yargılanacaklardır.

 

Öte yandan, bir de konunun ahlaki ve etik yönü vardır. Yazının başında ayette geçen Sina Dağı, İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkarken konakladığı yerdir. Yahudi kaynaklarında ise On Emir’in indirildiği ve öğretilerini Ahit Sandığı’na koyduğu yerdir. Ne denir On Emir’de, hatırlayalım ve hatırlatalım:

 

“Öldürmeyeceksin Çalmayacaksın. Komşularına karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın. Komşularının, yakınlarının mülklerine tamah etmeyeceksin.”

 

            Ne yazık ki çalıyorlar, komşuluk haklarına itimat etmiyorlar, öldürüyorlar. Sivil, hasta, yaşlı, çocuk ayırt etmeden öldürüyorlar. İnsanların mülklerine tecavüz edenler bugün de canlarına kast ediyorlar.  Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, yok edemeyecekler ve yenilecekler. Zafer ancak inananların olacak. Bizler Filistin’de şehit olan her bir kardeşimiz için Filistin’e zeytin ağaçları dikeceğiz ve Filistin’i yeniden huzurun, barışın, mutluluğun ülkesi yapacağız.

 

“Yoksa onlar “Biz yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar? Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Ama asıl vadeleri kıyamet günüdür ve kıyamet günü şüphesiz daha dehşetli ve daha acıdır.”  (54/43-46)

 

SİNA DAĞINDAKİ ZEYTİN AĞACI

 

Bir zeytin ağacının dallarından yükseliyor göğe feryatlar,

Sina Dağı’ndan esen fesleğen kokulu rüzgarların esintisi artık üşütüyor çocukları,

Lakin sanrılardan ibaret değil gökyüzü ve çok uzak değil özgürlük

Kıyama durmuş bir anne gözyaşının kutsadığı bir bayrağın şarkısı var çünkü dilimizde

Üşümeyin çocuklar! Ağlamayın çocuklar! Korkmayın, ölmeyin çocuklar!

Bütün bu olanlar gerçek değil, bir kabustayız,

Üşümek kötü değil, bakın titriyoruz.

Hayır gökyüzü bazı mevsimler mavi olur, bu mevsim soğuğun ve grinin mevsimi

Merak etmeyin, korkmayın, güneş yine doğacak

Yine oyunlar oynayacağız zeytinliklerde

Aksa’nın bahçesine dikeceğiz Gazze’de yeşerttiğimiz zeytin tohumlarını

Gölgesinde soluklanacağız avludaki topların peşinde koşturmaktan yorulduğumuzda

Ölmeyin çocuklar… 

 

AV. HALDUN BARIŞ

YORUMLAR