Haber Sitesi
HV
18 MAYIS Cumartesi 07:57

Hukuk Darbesi (Reformu) Meşruiyet Algısına ve Siyonizm’e Vurulan Bir Darbe midir?

İlyas SÜPÜRGECİ
İlyas SÜPÜRGECİ
Giriş Tarihi : 26-07-2023 13:12

İsrail, Yahudi toplumunun mozaik yapısı, günümüzde tarihi bir dayanıklılık testini daha tecrübe etmektedir. Test koşullarının oldukça zorlayıcı ve sarsıcı niteliğe sahip olduğu, İsrail'deki siyasi gelişmeleri göz ucuyla izleyenler tarafından dahi kolaylıkla fark edilebilmektedir. Yahudi toplumunun muhalefetteki seküler kesimi tarafından “hukuk darbesi", iktidardaki koalisyon hükümetini destekleyenler tarafından “ hukuk reformu" olarak nitelendirilen;  siyasi ve hukuki alanda bir dizi radikal düzenleme içeren yasa tekliflerinin Knesset'te görüşülmesi ve oylanması girişimlerinin tırmandırdığı; mevcut rejimi (seküler ve liberal ağırlığa sahip) korumak isteyenler ile rejimi radikal dinci ve ırkçı temellere dayalı olan ve yüksek yargı denetimini dışlayan bir diktatörlük haline getirmek isteyenlerin mücadelesi, günümüzde dört dörtlük bir devlet krizine dönüşmüş görünmektedir. İçeride ve dışarıda saygın bir kişiliğe sahip olan Cumhurbaşkanı Herzog tarafından, aylardır yürütülen uzlaştırma çabalarından bir sonuç alınamaması nedeniyle, toplumdaki kaygı seviyesi en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Öyle ki; devletin güvenlik bürokrasisinin tepesinde görev yaptıktan sonra emekli olan bazı tanınmış şahsiyetler mevcut gelişmelerin bir iç savaşa dönüşme potansiyeli taşıdığını açık bir dille ifade eder hale gelmiştir.

Bu yazının içeriği, Netenyahu liderliğindeki koalisyon hükümetinin yasalaştırmaya çalıştığı/yasalaştırdığı siyasi ve hukuki düzenleme tekliflerinin detaylarından ziyade, bu inisiyatifin yol açtığı siyasi ve sosyal şiddetli sarsıntının İsrail'in çıkarları ve uygulanmaya çalışılan Siyonist ideoloji üzerindeki etkilerini ana hatlarıyla ve kısaca ortaya koyabilmektir.

Siyasi Çıkarlar Üzerindeki Tesirleri:

Siyonist idealler doğrultusunda, Siyonistlerin öncülüğünde ve Avrupa'daki zengin Yahudiler başta olmak üzere, Amerika dâhil dünyanın farklı bölgelerindeki Yahudi topluluklarının maddi ve siyasi desteği ile Filistin’de kurulan İsrail’in; Filistin Halkına ait topraklardaki işgalini, silahlı gücüne ve şiddete dayalı siyasetini ve varlığını sürdürebilmesi bakımından; özellikle ABD ile mevcut özel ilişkilere dayalı stratejik, siyasi ve askeri desteğe ve Avrupa'daki Yahudi diasporasının desteğine halen ihtiyaç duyduğu yalın bir gerçektir. İsrail'in uluslararası(U/A) ortamdaki tartışmalı meşruiyet algısı, ABD'nin hegemonik gücü ve diaspora Yahudiliğinin oluşturduğu küresel Yahudi gücü tarafından desteklenmektedir. İsrail'e ilişkin dünya kamuoyunda yaratılmaya ve sürdürülmeye çalışılan meşruiyet algısının temel dayanaklarından birisi; “ortak Batı değerlerine, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlı olmak ”tır. İsrail'deki koalisyon hükümetinin hukuk darbesi inisiyatifinin İsrail'in U/A ortamdaki mevcut tartışmalı  meşruiyet algısına ve imajına onarılması güç bir darbe vuracağı ve İsrail'e sağlanan desteğin altını oyacağı kaygısı hem diaspora Yahudiliği hem de ABD yönetimi tarafından üstü örtülü biçimde dile getirilmektedir. ABD- İsrail arasındaki özel ilişkinin temel dayanağı olduğu ileri sürülen ortak siyasi değerlerden, diktatörlüğe doğru bir kayma ABD yönetimi tarafından bir kırmızıçizgiyi aşma olarak tanımlanmıştır ve koalisyon hükümetinin lideri olan başbakan Netenyahu, başkan Biden tarafından ABD'ye davet edilmemiştir. Bu bakımdan, ABD-İsrail ilişkileri son dönemde ciddi bir siyasi krize sürüklenmiştir denilebilir.

Mevcut ilişki son dönemde daha ziyade güvenlik ve askeri işbirliği alanında yoğunlaşmıştır. İsrail'deki mevcut hükümetin Filistin Halkına yönelik hukuk dışı ve devlet terörü uygulamaları ABD yönetimini zor durumda bırakmıştır ve bölgede Çin ve Rusya gibi ülkelerin çıkarlarını geliştirmede inisiyatif kazanmasına katkı sağlamıştır. İsrail'deki Yahudi toplumunun, iç kargaşaya sürüklenmesi ve iç savaşın eşiğine gelmiş olması, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını korumak bağlamında İsrail'in gücünden faydalanmasının sıkıntıya girmesinin dışında; İsrail'in sahip olduğu çok yüksek kapasiteli stratejik saldırı sistemlerinin hukukun üstünlüğünü tanımayan radikal ve diktatör bir rejimin eline geçmesinin bölge ve dünya barışı açısından ne kadar büyük bir tehlike yaratacağı konusu zihinleri meşgul eden en önemli husustur.

Güvenlik Çıkarları Üzerindeki Tesirleri:

Herhangi bir ülkedeki iç istikrarsızlık, kargaşa ve iç savaş doğal olarak o ülkenin güvenlik çıkarları için en büyük tehdit haline gelme potansiyeli taşır. Dış tehditlere karşı caydırıcı vasfı bundan önemli ölçüde etkilenir. Askeri gücün ana unsuru olan askerler, ülkedeki toplumsal çatışmadan oldukça olumsuz etkilenir. İsrail de bunlardan muaf değildir. İsrail ordusunun özel durumu ve orduya (hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri, askeri istihbarat ve MOSAD) hâkim olan seküler Siyonist ruhun yarattığı ideolojik yaklaşım ile koalisyon hükümetinin ideolojik yaklaşımı birbirine oldukça zıttır. Özellikle U/A ortamda meşruiyeti tamamen tartışmalı hale gelmiş olan hukuktan sapmış bir yürütme gücünün vereceği saldırı görevlerini icra etmeleri halinde U/A mahkemelerde yargılanmak ve ceza almak durumuna düşmekten kaygı duyan pilotlar ve diğer özel nitelikteki profesyonel askerler ülkeyi savunma görevine yönelik motivasyonlarını kaybetmeye kadar götürecek bir açmazla karşı karşıya kalacaktır. Kısacası askerler milli ve ahlâkî yüksek değerler için savaşırlar. Bu durum ortadan kalktığı ölçüde milli orduya mensup askerler göreve yönelik motivasyonlarını kaybederler.

Ekonomik Çıkarlar Üzerindeki Tesirleri:

İsrail gibi oldukça sıkışık ve coğrafi açıdan küçük bir ülkenin ekonomisi ve refahı önemli ölçüde yüksek teknolojiye dayalı bir endüstri ile desteklenebilir. Yüksek teknoloji İsrail'de hem ekonomik gücü hem askeri gücü destekleyen çok önemli bir unsurdur. Bunun sürdürülebilmesi zamanın ruhuna da uygun olarak dışarıdan gelecek yatırımlara ve sermayeye bağlıdır.  Meşruiyeti ülke içinde ve U/A ortamda oldukça tartışmalı hale gelmiş bir yönetimin işbaşında olduğu ve iç savaşa sürüklenme potansiyeli gittikçe artan bir ülkeye dış yatırımcının ve sermayenin gelmesinin mümkün olmayacağı gibi mevcut uluslararası yüksek teknoloji şirketlerinin ve bu alanda yetişmiş yerli kaliteli insan gücünün dahi ülkeyi terk etmesi hep gündemde olacaktır.

Sonuç olarak, tüm bunlar; kendini “buluşçu ulus (start-up nation)" olarak adlandıran fakat önlenemeyen bir şekilde siyasi ve toplumsal iç kargaşanın pençesine sürüklenmiş olan İsrail Yahudi toplumunu bir şekilde dönüştürecek çok derin bir devlet krizine işaret etmektedir. Ultra Ortodoksların demografik yapıdaki oranı gittikçe artan Yahudi toplumunun dönüşümü hangi istikamette gerçekleşecektir? Zihinlerde, hile ve zorlamayla yaratılmış meşruiyet algısı çökecek midir? ABD tarafından daha zorlayıcı nasıl bir müdahale yapılacaktır?  Muhtemel dönüşüm Filistin halkını, bölgeyi ve dünyayı nasıl etkileyecektir? Bu sorular, üzerinde düşünülmesi gereken kritik sorular olarak insanlığın önünde durmaktadır.

STRATEJİK DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ (SDE)

YORUMLAR
DİĞER YAZILARI