Haber Sitesi
HV
18 MAYIS Cumartesi 10:21

DEVLET YÖNETİMİNDE VE DEVLETLER ARASI İLİŞKİLERDE BASİRET

Afşın FİDAN
Afşın FİDAN
Giriş Tarihi : 23-08-2023 17:43

 

DEVLET YÖNETİMİNDE VE DEVLETLER ARASI İLİŞKİLERDE BASİRET

Basiret kelimesi Arapçadan Türkçe ’ye girmiş bir kelimedir ve önden görüş, seziş, uyanıklık, öngörü gibi çeşitli anlamları vardır. Bu yazıda daha geniş anlama sahip olan basiret kelimesi kullanılacaktır. Devlet yönetimindeki basiret kişisel kararlardaki basiretten çok daha önemlidir. Çünkü basiretsizce alınan bir karar ve uygulama telafisi olmayan sonuçlara sebep olabilir ki buna dair tarihi olaylardan yazının devamında bahis edilecektir.

Bir devleti yönetenlerin iç işlerinde ve dış ilişkilerindeki politikalarında basiretli kararlar verebilmesi ancak icra merkezinin ehliyetli ve liyakatli kişiler tarafından oluşturulmuş seçeneklerden birine karar verebilme yeteneğine sahip olmasını gerektirir. Yani bir konuda karar merkezine sunulacak bilgiler ehliyetli ve liyakatli kişiler tarafından çok iyi bir şekilde mukayese edilmiş, tartışılmış ve bir karara varılmış bir şekilde olması uygulamada ortaya çıkacak aksaklık ve eksiklikleri büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Tamamen monarşi ile yönetilen Osmanlı Devleti’nin son dönemleri hariç olmak üzere yönetiminde böyle bir yapı vardı. Osmanlı devleti bir padişah tarafından yönetiliyordu ama padişah sadece icra makamı idi. Ancak saraya bağlı Enderun’dan yetiştirilen devlet adamları ile ulema sınıfının arasından seçilen devlet adamlarının oluşturduğu divanda tartışılan konular, padişahın iştirak edemediği sadece bir duvar arkasından yapılan tartışmaları dinleyebildiği bir yerdi ve divandaki toplantılarda tartışılarak çıkarılan kararlar icra edilmek üzere padişaha arz edilmekte idi. Osmanlı devletinde divan yasama yetkisine sahip bir yönetim organı idi. Böylece icra makamına arz edilen yasaların büyük oranda isabetli olması çok yüksek ihtimalidir. Fakat Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde divan toplantılarına son verilmiş ve akabinde devlet yönetiminde basiretsiz uygulamalar iç işlerinde ve dış işlerinde ortaya çıkmaya başlamış ve devlet her alanda zayıflamaya başlamıştır. Kısacası devlet yönetiminde keyfilik baş göstermiştir. Buna Osmanlı tarihinden verilecek çok fazla örnek vardır. Fakat, biz burada iki tanesinden bahsetmeden geçemeyeceğiz. Birincisi sultan Abdülaziz zamanında devletin ölçüsüz ve hesapsız şekilde dışarıdan borç para almasıdır ki o zaman devlet bir divan toplantısında istişare edilerek alınan kararlarla yönetilse idi böyle bir kararın divandan çıkması ihtimali çok zayıf ihtimal olarak değerlendirilebilir. İkinci olarak kendisi aynı zamanda üst seviyede bir devlet adamı olan tarihçi Cevdet Paşa’nın Maruzat adlı eserinde o zamanki devlet idaresindeki basiret yoksunu adamlar tarafından nasıl sonucu telafi edilemeyecek kararlara imza attıklarını uzun uzun anlatmaktadır. O zaman devlet yönetimindeki kadroların basiretsizlikleri sonucu Balkanlar’ın nasıl Osmanlı Devleti’nden koparılarak birçok devletler oluşturulduğunu Maruzat adlı eserinde Cevdet Paşa çok detaylı olarak anlatmış ve bu eser tarihe bir belge olarak geçmiştir. (Cevdet Paşa, 2010)

Dünya tarihinden örnek verecek olursak Roma İmparatorluğu da yine bir imparator tarafından yönetilen monarşi sistemi ile yönetilirdi. Fakat Roma imparatorları da Roma senatosundan çıkan yasaların icra makamı idi. Hatta imparatorların meşruluğu da yine bu senato tarafından onaylanıyordu. Yani imparator, senato tarafından yetkilendiriliyordu. Roma imparatorluğunun tarihinde zaman zaman yönetime gelen diktatörler olmuş fakat bunların yönetim ömürleri çok uzun olmamış Roma senatosu her zaman varlığını sürdürmüş ve bu tür diktatörlerin yönetimini bertaraf etmeyi başarmıştır. Kısaca Roma İmparatorluğu varlığını sürdürdüğü çok uzun bir zaman diliminde monarşi ile yönetilmesine rağmen senatonun kararlarını icra eden bir imparator tarafından yönetilmiştir.  Kısacası tarihte çok uzun bir dönemi kapsayan Roma tarihi zaman zaman yönetimde diktatörlük kuran imparatorlar ile senatonun mücadelesi ile doludur.

Günümüzde başkanlık sistemi ile yönetilen ABD’nin de yasama yetkisine sahip olan Kongrenin iki organı Temsilciler Meclisi ve Senato kendilerine verilen yetki sınırları dahilinde ilgili oldukları konulardaki önerileri kendi içlerinde tartışmalar sonucunda şekillendirdikten sonra yasalaşması amacı ile kongreye gönderir ve burada da yine üzerinde geniş tartışma ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra son haliyle oy birliğine sunulduktan sonra eğer uygun görülürse yasalaşır ve icra makamı olan ABD başkanına gönderilir. Bütün bunlar devletin en iyi şekilde yönetilmesi için yapılmaktadır.  ABD’de başkan kongrede yasalaşan hükümlerin icra makamıdır. Buna monarşi ile yönetilen İngiltere başta olmak üzere günümüzdeki birçok monarşiyi de örnek gösterebiliriz. Günümüz monarşilerinin tamamında buna benzer yönetim organları vardır.

Yönetimde olan şahısların da iyi bir bilgi donanımı ve altyapısına sahip olması gereklidir. Bir yönetici kendisine sunulan bilgiyi iyi analiz ederek isabetli karar verme yeteneğine sahip olmalıdır. Devlet yönetimindeki kişilerin bir konu hakkında basiretli bir karar verebilmesi için olmaz ise olmaz bir durumdur bu.  Buna yine tarihten Hindistan Babür Devleti’nin kurucusu Babür Şah’ın kendi hayatındaki önemli olayları yazdığı Babürname isimli eserden bir alıntı ile örnek verelim. Babür Şah ordusu ile bir savaş hazırlığında iken o zaman devleti yönetenlerin adeti olduğu üzere eski zamanlarda isimleri müneccim, şimdiki isimleri astrolog olan danışmanına, bu savaş   ile ilgili tavsiyelerini soruyor ve müneccim Babür Şah’a kendisinin akrep burcunda doğduğunu ve bu sebeple ordusunun arkasını o anda akrep burcuna gelecek şekilde konuşlandırmasını ve böylece savaş nizamı almasını tavsiye ediyor. Fakat diyor Babür Şah, ‘’Ben arazi yapısının ordumu bu şekilde konuşlandırmama uygun olmadığını gördüm ve ordumu tam aksi şekilde konuşlandırdım böylece savaş nizamı aldım savaşı kazandım’’ diyor. Devlet adamlığının yanında aynı zamanda iyi bir mareşal olan Babür Şah kendisine sunulan bilgiyi basiretli bir şekilde değerlendirme alt yapısına ve bilgi donanımına sahip olduğu için verdiği karar ile başarılı bir sonuç elde ediyor. Yine aynı eserde Babür Şah şöyle bir olay anlatıyor: Hindistan seferinde ordusu ile Hindikuş dağlarını aşarken çok şiddetli bir kışa yakalanıyorlar ve askerlerinin donarak ölmemesi için ancak bulundukları yere her askerin bir çukur kazarak orada geceyi geçirmesini emir ediyor ve kendisi de bir çukur kazarak orada geceyi geçiriyor. Bu da yine o ordunun üzerinde olumlu etkiye sebep olacak basiretli bir karar ve uygulamadır. Bu davranışı ile ordusunun kendisine bağlılığını kuvvetlendirmiştir. Yoksa kendisi daha iyi şartlarda geceyi geçirebilecek imkânlara sahiptir mutlaka ama o bu durumu basiretli bir davranış ile tercih etmiyor. (Babur, 2006)

Devlet yönetiminde ve ilişkilerinde basiretli alınan kararlar ve uygulamalar ne kadar isabetli olursa basiretsizlikle alınan kararlar ve uygulamalar da o oranda isabetsiz olur ve olumsuz sonuçlar doğurur. Bir yönetimde basiretsizliğin en önemli sebeplerinden birisi karar merkezinin veya icra makamının kendisine iyi mütalaa edilmiş bilgiler ve veriler sunacak bir altyapıdan yoksun olmasıdır. Ayrıca da icra makamının kendisine arz edilen bilgi ve verileri değerlendirme ve uygulama yeteneği ve bilgi donanımın yetersiz olması da bir başka önemli sebeptir. Buna yukarıda değindiğimiz Cevdet Paşa’nın Maruzat adlı eserinde bahsettiği devlet yönetiminde geçmişte yaşanmış en önemli basiretsizlik örneğidir. O zamanki devlet yönetiminin basiretsizlikle yaptığı icraatların ortaya çıkardığı sonuçları çok tafsilatlı bir şekilde ortaya koymuştur. (Cevdet Paşa, 2010)

Hiçbir zaman bir insan her konuda tam liyakat ve ehliyete sahip olamaz ve bir insan liyakat ve ehliyet sahibi olmadığı bir konuda isabetli bir karar verme ihtimali çok zayıftır. Yine tarihten basiretsizlikle alınan karar ve uygulamalar ile başarısızlıkla sonuçlanan bir başka olaydan kısaca bahsetmekte fayda var. 1040 yılında Horasan bölgesinde Dandanakan meydanında Gazneliler ve Selçuklular arasında yapılan Dandanakan savaşında Gazneli Hükümdarı Sultan Mesut elindeki muazzam orduyu yönetmekteki basiretsizliğinin sonucunu savaşı az sayıdaki zayıf Selçuklu ordusuna yenilerek ödemiş ve bu yenilgi Gazneli Devleti’nin sonunu getirmiştir. Sultan Mesud’un bu savaştaki hatalı kararları ve uygulamaları tarih kitaplarında çok detaylı olarak anlatılmıştır. (Atsız, 2015)

Devlet yönetimindeki basiretin öneminin ortaya çıktığı en önemli nokta ise devletlerin dünya siyasetindeki ilişkilerinde görülmektedir. Çünkü bir devlet iç işlerinde birçok konuda yönetenlerin basiretsizliği neticesinde olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalabilir. Fakat yine devletin çeşitli organlarının uyarması veya hatalı kararların zararlı sonuçlarının görülmesi hatalı karar ve uygulamalardan vazgeçerek düzeltici işlemler yapması ve hatayı telafi etmesi ihtimali vardır. Fakat dış siyasette verilecek hatalı bir kararın ve atılacak bir hatalı adımın çoğu zaman telafisi mümkün olmayabilir.  Buna yakın tarihten Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesini gösterebiliriz. Saddam Hüseyin bu şekilde ülkesini ve kendisini büyük bir felakete sürüklemiş oldu.

Yazıya dünya siyasetinde devletler arasındaki ilişkilerde devlet adamlarında olması gereken önemli bir özellik olarak basiretlilik ve basiretsizlik ile ilgili yaşanmış ve tarihe mal olmuş olaylardan örnekler vererek devam edelim. Makedonya kralı Filip’in Pers imparatorluğu elçi heyeti ile yaptığı görüşmelere oğlu İskender de katılıyor ve bu görüşmelerden sonra İskender babasına, ‘’Pers heyeti ile yaptığın görüşmelerde söylediğin her şey yalandı’’ diyor. Filip bunu doğruluyor ve ilave ediyor ‘’onların da söylediği her şey yalandı’’ diyor. O zaman İskender ‘’bu görüşmeler ne işe yarıyor?’’ diye soruyor. Filip “havayı koklamaya yarıyor” diye cevap veriyor. (Manfredi, 2000) Bu devletler arasındaki ilişkilerde devleti yönetenlere verilen önemli bir mesajdır. Dünyada devletler arasında hiçbir zaman dostluk olmaz sadece karşılıklı fayda ve çıkarlar vardır. Doğal olarak güçlü devletlerin uyanık yöneticileri bu karşılıklı çıkar ilişkilerini asgari ölçüde karşı tarafın faydasına, maksimum faydanın ise kendilerine olacak şekilde kurgulama çaba ve gayreti içinde olmuşlardır. Bu kural çerçevesinde yapılan bütün faaliyetler yalana ve zikzaklı siyasete dayanmaktadır. Tarih bunun yaşanmış örnekleri ile doludur. Napolyon Bonapart’ın hakkında tarihçiler yaptığı hiçbir anlaşmaya sadık kalmadığı ve verdiği hiçbir sözde durmadığı konusunda hem fikirdirler. (Armaoğlu, 2019) Devletlerin başka devletlerle olan ilişkilerinde belli bir siyasetleri ve belli hedefleri vardır bu hedeflerine ulaşmak için yaptıkları görüşmeler ve anlaşmalar her zaman yukarıda belirttiğimiz kurala dayalıdır.

Dünya siyasetinde güncel birkaç olay da bunun bariz bir örneğidir. ABD başkanı Biden’ın selefi Trump, İran’a Nükleer faaliyetlerinden dolayı yaptırımlar uyguladı Biden seçim kampanyaları sırasında ve göreve başladığının ilk sıralarında bu yaptırımlarda yumuşama mesajları verdi ve hatta bu konuda devletlerarası görüşmeler başladı fakat sonuçta ABD yaptırımların kaldırılma şartı olarak İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması şartını masaya koydu. Böylece yapılan vaatler ve yumuşama sinyalleri tamamen oyalama ve karşı tarafı gevşetme, dünyaya şirin görünme çabalarından öteye gitmedi. Yine Türkiye ile olan ilişkilerde de Trump zamanında YPG’ye yapılan desteğin aynı şekilde devam ettiği bilinen bir gerçektir. Devletler başka devletlerin yöneticilerine ancak kendi menfaatlerine hizmet ettiği ölçüde değer verir ve dostluk gösterilerinde bulunur. Bu konuda da birçok örnek verilecek olaylar var ama yakın zamanda olan bir tanesini şöyle Fransa’da çiftçiler ciddi kriz yaşıyor, o tarihte Türkiye hiç ihtiyacı yok iken Fransa’dan et ithal ediyor ve bu durum Fransa çiftçilerinin yaşadığı krizin çözümünde etkili oluyor, Fransa’dan et ithalatı yapan tarım bakanına şövalye nişanı veriliyor Fransa tarafından.

Bir devlet mutlaka başka devletler ile kültür, ekonomi, siyaset, bilim ve savunma konularında ilişkiler kurmak zorundadır. Dünyadan izole olarak dışa kapalı bir sistem ile yönetilen bir devlet ’in her alanda ciddi sorunlar ile karşı karşıya kalması demektir. Bugün ABD tarafından yaptırım uygulanan devletlerin bu yaptırımların kaldırılması için verdikleri mücadele aşikardır.

Devleti yönetenlerin diğer devletlerle bu ilişkilerde yapılan iltifatların verilen ödüllerin nişanların övgülerin yergilerin arkasındaki niyeti görerek hareket etmesi gerekir.  1937 yılında İngiltere’de önemli bir gazetede Atatürk’e İngiltere Kraliyeti tarafından dizbağı nişanı verileceği haberi çıkıyor ve bu haber Türkiye’deki bir gazete de yer alıyor. O zaman Atatürk böyle bir nişanı kabul etmeyeceğini söylüyor ve gerekçe olaraktan “bugün verilecek dizbağı nişanı ileride bize ayak bağı olur” diyor. Devletlerin karşılıklı ilişkilerde yaptığı iyi niyet gösterileri ve eylemlerini her zaman kendi menfaat hesabını üzerine yaptıklarını teyit eden bir olayda tarihimizden verelim. Bir Osmanlı padişahının borç isteyen Devletle ilgili söylediği “borç alan emir alır”.

Bugün gündemde olan Rusya Ukrayna gerilimi ve ABD başta olmak üzere bütün batı ülkelerinin ortaya koyduğu Rusya’ya karşı tepkilerini göz önüne aldığımızda olası bir batı müdahalesi ihtimaline karşı Türkiye’yi o gün yönetenlerin yapmış olduğu Montrö Anlaşması’nın oynayacağı önemli rolü görmeden geçemeyiz. O gün Türkiye’yi yöneten basiretli devlet adamlarının önemli bir eseri olarak karşımızda durmaktadır.  Yine bu anlaşma ile elini güçlendiren Türkiye savaşa iştirak eden ülkelerde geride büyük bir yıkım bırakan İkinci Dünya Savaşı’nda da taraf olmamayı başarmış ve savaşın dışında kalabilmiştir.

 

 

 

Sözü Geçen Çalışmalar

Armaoğlu, F. (2019). 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914 . Kronik Kitap.

Atsız, H. N. (2015). Türk Tarihinde Meseleler. Ötüken Neşriyat Yayınları.

Babur, G. M. (2006). Baburname. Kabalcı Yayınları.

Cevdet Paşa, A. (2010). Maruzat. Babıali Kültür Yayıncılığı.

Manfredi, V. M. (2000). Büyük İskender. İstanbul: Can Yayınları.

YORUMLAR
DİĞER YAZILARI